21 Mayıs 2013 Salı

BİN MUHTEŞEM GÜNEŞ

Pusulanın hep kuzeyi gösteren ibresi gibi, bir erkeğin suçlayan parmağı da mutlaka bir kadını gösterir.

Bir erkeğin kalbi fesat, habis bir şeydir Meryem. Bir ananın rahmine hiç benzemez. Kanamaz, sana yer açmak için genişlemez.

Allah doğudadır ve batıdadır, onun için, ne yana dönersen dön Allah'ın iradesi karşındadır.

Bir toplumun kadınları eğitimsiz olduğu sürece başarıya ulaşma şansı yoktur.

Savaşta canını kurtarmış olmanın bedeliyse; kimin kurtaramadığını merak etmenin ıstırabıydı.

Bazen.. Bana dünyada sahip olduğum tek şey senmişsin gibi geliyor, Leyla.

Bu kentin ne çatılarını ışıldatan ayları sayabilirsin,
Ne de duvarlarının gerisinde gizlenen bin muhteşem güneşi...

Derinlerde şiddetli çarpışmalar yaşanırken, bizim yüzeyde nasıl yalnızca hafif bir titreme hissettiğimiz..


KHALED HOSSEINI

4 Mayıs 2013 Cumartesi

MİLENA'YA MEKTUPLAR

Aklıma geldi de,tek olarak yüzünüzü anımsayamıyorum.Sadece kafe masalarının ardından geçip gidişiniz,görünüşünüz,elbiseniz; bunlar hala gözümün önünde.

Farkettim ki galiba erkekler daha fazla acı çekiyorlar ya da başka bir bakış açısıyla, bu konuda karşı koyma güçleri daha az.Oysa kadınlar daima suçsuzca acı çekerler; üstelik ''ellerinde olmaksızın'' değil, gerçek anlamda, ki aslında bu da yine ''ellerinde olmaksızın''a çıkar. Zaten bunları düşünmek boşuna. Tıpkı cehennemdeki tek bir kazanı devirmek için çaba gösterme isteği gibi; birincisi, hiçbir işe yaramaz ve ikincisi, yarasa bile, insan kazanın dışından akan kızgın madde de yanar ama cehennem bütün görkemiyle yerinde kalır.

Uyku en suçsuz varlıktır, uykusuz insansa en suçlu varlık...

Ahh şu harika insanlar! ne kadar iyi ve asiller! Bense ne kadar kötüyüm! İçimi bir görebilselerdi! Söylesem inanmazlar.

Adeta onları pencereden izleriz, uzaklaşmalarını ve bununla ulaşılmazlıklarını belli edişlerini...

Çocuklar ciddidirler ve imkansızlık nedir bilmezler; atma işinde on kez başarısız olmak onları bir sonraki denemede de başarısız olacaklarına inandırmaya yetmez, hatta daha önceki on seferde başaramadıklarını bile anlamazlar. Sözleri ve istekleri yetişkinlerin bilgisiyle doldurulsa, çocuklar korkunç olurlardı.

Şüphesiz doktorlar aptaldırlar, daha doğrusu aslında diğer insanlardan daha aptal değillerdir, ama kendini beğenmişlikleri gülünçtür.

Sevgili Bayan Milena, gün o kadar kısa ki, sizinle ve birkaç ufak tefek işle geçip sona eriveriyor. Gerçek Milena'ya yazacak birazcık bile zaman yok, çünkü daha da gerçek olanı bütün gün buradaydı; odada,balkonda,bulutlarda...

Öğrenciniz olmak ve durmadan yanlış yapmak isterdim ki, sizin tarafınızdan durmadan azarlanabileyim.

İnsan ancak biraz olsun neşesini bulduğunda gevezelik eder.

Mektubunuzu almak, size uykusuz bir kafayla cevap yazmak zorunda kalmak ne güzel...Ne yazacağımı hiç bilmiyorum, sadece satırlar arasında dolanıp duruyorum, gözlerinizin ışığı altında, ağzınızdan çıkan nefeste; tıpkı güzel mutlu bir günün içinde dolanır gibi...

Milena deniz gibi, içindeki su kütleleriyle deniz ne kadar güçlüyse o kadar güçlü ama yine de ölü.

Şeytanları tarafından sadece işkence edilen insan farkında bile olmadan öcünü en yakınından alır.

Milena, keşke burada olsaydınız ve sen ey zavallı, düşünmekten aciz kafa! Yine de sizi özlediğimi söylesem yalan olur; bu olup olabilecek en eksiksiz en acı verici büyü: Buradasınız, tıpkı benim gibi, hatta benden fazla; benim olduğum yerde siz de varsınız, üstelik benden daha fazla varsınız.

Benimsin, seni bir daha görmeyecek olsam bile.

Bütün bu olaylar benim için akıl almaz; dünyam yıkılıyor, yeniden kuruluyor. Yıkılmasından şikayetim yok, zaten yıkılıyordu; yeniden kurulmasından şikayetim var, güçsüzlüğümden şikayetim var, doğmuş olmaktan şikayetim var, güneşin ışığından şikayetim var.

Milena, aslında mesele o değil; sen benim için bir kadın değil kız çocuğusun, senden daha safını görmedim, sana elimi uzatmaya cesaret edemem küçük kız; bu kirli,titrek,pençeyi andıran,dengesiz,kararsız, soğuk soğuk titreyen eli...

Dış görünüşünün benim için en ufak bir önemi yoktu, beni tek ilgilendiren sözlerindi.

Dünya da benim ihtiyaç duyduğum kadar sabır var mı Milena?

Bugün Milena, Milena, Milena -başka bir şey yazmayacağım. Hayır yazacağım. Bugün Milena, yalnız telaş, yorgunluk ve yokluğun var.

Hiç değilse bu mektupları numaralandırıyorum, hiçbiri seni ıskalamamalı, tıpkı benim de seni o küçük parkta ıskalamadığım gibi.

Yanımda yürüyordun Milena, düşünsene yanımda yürümüştün.

Eğer mutluluktan ölünüyorsa bu benim başıma gelmeli. Ve eğer ölüme yazgılı biri mutluluk sayesinde hayatta kalıyorsa, o zaman hayatta kalacağım.

Ben bütün zamanımı ve bütün zamalardan bin kat fazlasını ve daha iyisi, dünya üzerinde var olan bütün zamanları senin için kullanmak istiyorum; seni düşünmek, senin içinde nefes almak için...

Viyana'da en güzel, hem de en delicesine güzel giyindiğin gün hangi gündü biliyor musun? Bu konuda tartışmayalım: pazar.

İnsan aslında nelere sahip olduğunu bilmeyen bir kapitalist.

Bana yeterince sevgi göstermediğini söylüyorsun ama orada oturmama izin verip karşıma oturmandan ve yanımda olmandan daha büyük bir sevgi ve saygı olabilir mi?

Aslında sevdiğim sadece sen değilsin, daha fazlası; senin aracılığınla bana hediye edilen varlığım.

Bu güne kadar hayata katlanamadığımı düşünürdüm, insanlara katlanamadığmı ve bundan utanırdım. Ama şimdi sen,bana katlanılmaz gelenin hayat olmadığını gösteriyorsun.

Bazen bana öyle geliyor ki, birlikte yaşamak yerine, ölmek üzere mutlu mesut yanyana uzanacağız. Fakat ne olacaksa senin yanında olacak.

Neden odanda duran ve senin koltukta ya da çalışma masasının başında oturuşunu, uzanışını, uyuyuşunu seyreden mutlu dolap değilim ki?

Lütfen Milena, beni yanlış anlama, senden yana hiçbir korkum yok; eğer öyle görünüyorsa , ki çoğu zaman öyle görünüyor, bu bir güçsüzlük, kalbin bir kaprisi, yine de o kalp ne için attığını iyi gayet biliyor. güçlü insanlarında güçsüzlükleri vardır. Fakat ben dişlerim sıkılı, senin o güpegündüz bile gördüğüm gözlerinin önünde her şeye katlanabilirim: uzaklığa, korkaklığa, endişeye, mektupsuzluğa.


Kalbimde sen varken her şeye katlanabilirim.


İyileşmem için gereken tek şeyi zaten bir kez yaptın ve ayrıca benim hakkımda olumlu düşünerek her an yeniden yapıyorsun.


Ve ayrıca benimle ilgili için rahat olsun; son gün de ilk gün gibi beklerim.


Lütfen Milena beni dinleme ve bana her gün ya. İsterse çok kısa olsun, bugünkü mektubunda da kısa olsun, yalnızca iki satır, yalnızca bir satır, tek bir kelime ama o kelimeden ancak korkunç acılar çekerek mahrum kalabilirim.


Tek isteğim yüzümü kucağına koymak, başımın üzerinde dolaşan elini hissetmek ve sonsuza kadar öyle kalmak...


Benim için tek acı; senin kendine azap çektirmendir.


Ve insan hayattayken de ölebilirdi.


Böyle gevezelik etmemin tek sebebi, her şeye rağmen senin yanında kendimi iyi hissetmem.


Aslında hep aynı şeyi yazıyoruz. Bir ben sana hasta olup olmadığını soruyorum, bir sen bana. Bir ben ölmek istiyorum, bir sen. Ve bir kez, on kez, bin kez sürekli senin yanında olmak istiyorum.


Hala doktorun söylediklerini yazmadın bana, seni uyuşuk, seni kötü mektup arkadaşı, seni şeytan, seni melek, seni -seni ne? Hiçbir şey, kucağında sessizce kalmak.


İnsan hiçbir zaman yeterince hazır olamıyor.


Beş altı saati konuşmak için çok kısa; susmak, el ele tutuşmak, bakışmak için yeterince uzun bir süre...


Evet, seni seviyorum budala; tıpkı denizin kendi dibindeki küçücük bir çakıl taşını sevmesi gibi, işte sevgim seni öyle kaplıyor.


Ne kötü insanın kendini olduğu gibi tutup her kelimenin içine atamaması.


Kirliyim ben Milena, sonsuz kirli, o yüzden temizlik konusunda böylesine yaygara ediyorum. Hiç kimse cehennemim dibindekiler kadar temiz şarkı söyleyemez; meleklerin söylediğini sandığımız aslında onlarınkidir.


İnsanı sırf hainlik olsun diye yutmayan bir denizde oradan oraya sürükleniyor gibiyiz.


İnsan kendi eksikliğine katlanmak zorundadır.


Belki en çok seni sevdiğimi söylediğimde de söz konusu olan gerçekten sevgi değil; sevgi, senin içimde çevirip durduğum bıçak olman.


Veda etmiyorum. Pusuda bekleyen yerçekimi beni çekip aşağıya almadığı sürece bu bir veda değil... Ama sen yaşadığına göre bunu nasıl yapabilir ki.


Öğleden sonra yataktan kalkmadım, çok yorgun değil de çok 'ağır' olduğum için. Tekrar tekrar bu kelime, bana uyan tek kelime, bununla ne kastettiğimi anlıyor musun? Aşağı yukarı bir geminin 'ağırlığı' gibi, dümenini kaybetmiş ve dalgalara şöyle diyor: ''Kendim için fazla ağır, sizin içinse fazla hafifim.''Ama tam olarak böyle değil, benzetmeler anlatamıyor bunu.


Bazen insanların neşe kavramını nereden bulduklarını anlamıyorum, muhtemelen sadece üzüntünün zıddı olarak düşünülmüştür.


Nasıl oluyor da benden hala korkmuyor, tiksinmiyor ya da buna benzer bir duyguya kapılmıyorsun Milena? Ciddiyetin ve gücün ne kadar derinlere iniyor!


Ölüm döşeğinde yatan biri var ve ölüme yakın olmanın kendisine verdiği özgürlük duygusuyla şöyle diyor: ''Hayatımı, kendimi zevke karşı savunarak, onu bitirmeye çalışarak geçirdim.'' Ardında bir öğrenci sadece ölümden bahseden öğretmeniyle alay ediyor: ''Devamlı ölümden bahsediyor ve buna rağmen ölmüyorsun.'' Öğretmen ise şöyle diyor: ''Ama öleceğim. Son şarkımı söylüyorum. 



Bazısının şarkısı daha uzundur, bazısınınki daha kısa. Fakat aradaki fark yalnızca birkaç kelimeden ibarettir.''

Uzaktaki bir insanı düşünebilir ve yakındaki bir insanı elimizle tutabiliriz.

Bu dünya da cezasız kalmayacak bir şey varsa , o da manevi meselelerde kullanılan hesap ve rakamlardır.

iki insanın birbiriyle evlenmesi için tek bir mantıklı sebep vardır, o da birbirleriyle evlenmelerinin imkansız olmasıdır.

İnsan derinlerde aldatır ama yüzeyde tanırsın onu.

Evliliğin anlamını keskin ve katı bir şekilde tanımlayacak olursak, güvende olmaktır.

İnsan dostluk kurma yeteneğine ancak çok gençken sahiptir.

Hiçbir şey sonsuza dek sürmüyor.

Aramak için inanmak gerekir, inanmak içinse belki yaşamak için gerekenden daha fazla güç.


FRANZ KAFKA