8 Ekim 2014 Çarşamba

BABALAR VE OĞULLAR

Prenses anlaşılan Kirsanov'u tutkuyla sevmemişti. Ateş son kes alevlenerek sonsuza dek söndü.

Gerçekten dünyada, kucağında sağlıklı bir bebekle genç ve güzel bir anneden daha çekici ne var ki?

Kendi değerlerini bilmeden, kendine saygı duymadan -aristokrasizmde bu duygular gelişmiştir- toplum yapısında sağlam temel sağlanamaz. Şahsiyet, bu önemli; insanlığın şahsiyeti kaya gibi sağlam olmalı, çünkü herşey onun üzerine kuruluyor.

Nikolay Petroviç hayal etmeyi severdi, köy hayatı bu özelliğini geliştirmişti.Çok mu geçmişti, aynı şekilde oğlunu beklerken, hayallere dalıyordu, ama o zaman bile değişiklik vardı, daha o zaman ilişkileri belirlenmişti...ve nasıl! Yine rahmetli eşi geldi gözünün önüne, ama yıllarca onu iyi bir ev hanımı gibi değil, ice belli, masum bakışlı ve boynunun üstünde çocukça bağlanmış örgülü genç kız olarak gördü. Onu ilk defa gördüğü gibi hatırladı. O zaman daha talebeydi.Yaşadığı evin merdiveninde ona rastladı ve istemeden onu iterek,geri döndü, özür dilemek istedi ve sadece ''Özür dilerim beyfendi'' diye mırıldanabildi. Genç kız alayla gülümsedi,ve sanki birden ürküp kaçtı ve merdivenin dönüşünde hızlıca baktı, ciddi bi ifade takındı ve kızardı. Sonra ilk çekingen buluşmalar,yarım sözler, yarım gülüşler, şaşkınlık, hüzün, hamle ve nihayet nefes kesen sevinç... Nereye gitti bütün bunlar? Genç kız eşi oldu, bu dünyada her zaman olduğu gibi çok az mutlu oldu... ''Ancak'' diye düşünüyordu, ''o ilk tatlı anlar, neden sonsuz, ölümsüz hayatla birlikte yaşamıyorlar?'' Kendi düşüncesini anlamaya çalışmıyordu, ama güzel zamanı hatıralardan daha güçlü bir şeyle tutmak istediğini hissediyordu;yeniden Mari'sinin yakınlığını, bedeninin sıcaklığını, nefesini hissetmek istiyordu.

Sadece aptallar ve fazla akıllılar zaman kaybeder.

Sevemeyen bütün kadınlar gibi bir şey istiyordu ve ne istediğini kendi de bilmiyordu.

Zaman (bilinen bir şey) bazen kuş gibi uçuyor, bazen solucan gibi sürünüyor; ama insanın en iyi zamanı onun nasıl geçtiğini anlamaması, hızlı mı yavaş mı.

Bir kadın hoşuna mı gidiyor, bir sonuç almaya çalış; olmadı mı, peki, gerek yok, kafanı çevir, dünyada tek değil ya.''

Hatıralar çok, ama hatırlanacak şey yok ve önümde uzun bir yol, ama amacım yok...

-
-''Söyleyin neden biz, mesela mesela müzik dinlemekten, güzel bir akşamdan, sempatik insanlarla sohbet etmekten zevk alırken, neden bunları sadece bir yerlerde var olan sonsuz mutluluğun bir iması olduğunu sanıyoruz, ama elimizde olan gerçek mutluluk değil? Neden bu?'' 
-''Atasözünü bilir misiniz: 'Bizim olmadığımız yerler daha güzel.'' dedi Bazarov.

İnsan içinde 'neler olduğunu' her zaman yüksek sesle söyleyebilir mi?

Çok bilirsen çabuk yaşlanırsın.

Herkes karnını doyurmak için kendi elleriyle çalışmalı, başkalarına niye güvenesin?

''Bak'' dedi birden Arkadi. ''Kuru kayısı ağacının yaprağı koptu ve yere düşüyor; hareketleri kelebeğinkiyle aynı. Tuhaf değil mi? En hüzünlüsü ve cansızı, en neşelisine ve canlıya benziyor.

Arina Vlasyevna; ''Ne yapalım Vaysa! Evlat kesilmiş bir parçadır. Obir şahin gibi, istedi geldi, istedi gitti; Biz ise yuvada güvercin gibi, yanyana oturuyor ve yerimizden kıpırdamıyoruz. Sadece ben senin için, sen benim için sonsuza kadar değişmez kalırız.''

Her biri karşı tarafın kendini anladığını kavrıyordu. Dostlar için bunu bilmek hoş birşey, ama düşmanlar için çok kötü. Özellikle ne konuşabiliyorlar ne de birbirinden uzaklaşabiliyorlarsa.

Düşünün, sevmek ve karşılık görmemek ne felaket şeydir!

Bazen insan kendini tepesinden tutup, topraktan turp çeker gibi çekmeli.

''Aşk yapmacık bir duygu mu?''

Eski birşey ölüm, ama herkes için yeni birşey.

''Elveda!'' dedi Bazarov ve devam etti: ''Uzun yaşayın, bu en iyisi ve zaman varken kullanın onu. Bakın ne iğrenç bir görüntü: Ezilmiş solucan, ama hala kıpırdıyor. Bende düşündüm çok iş yapacağım, ölmeyeceğim! Amacım var, ben bir devim! Şimdi ise bu devin amacı, nasıl iyi bir şekilde ölsem. Aslında bunu düşünen yok... Olsun, yinede kuyruğumu sallamayacağım.''

Dualar boşuna mı? Yoksa sevgi, kutsal, sadık sevgi herşeye kadir değil mi? Oo hayır! Ne kadar tutkulu, günahkar, isyankar bir kalp mezarda kaybolsa da, üstünde büyüyen çiçekler size masum bakıyor; sadece sonsuz sukunetten konuşmuyorlar, 'kayıtsız' doğanın sukunetinden, sonsuz kabullenme ve sonsuz hayattan söz ediyorlar...





İVAN TURGENYEV

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder