4 Nisan 2015 Cumartesi

SUÇ VE CEZA (2. BÖLÜM)

Bir kişi ne kadar kurnaz ise, saçma sapan bir şey yüzünden yanılgıya düşebileceğine de o denli az ölçüde kuşku duyar. en kurnaz adamı en önemsiz bir şeyle tuzağa düşürmek gerekiyor.

Biz sonsuzluğu her zaman, anlaşılması güç çok ama çok büyük bir şey gibi tasavvur ederiz! Ama niye illa da çok büyük olsun ki? Belki de tam tersidir. İster misiniz, orası küçücük bir oda, bir köy hamamı gibi isli paslı bir yer olsun, köşelerinden salkım salkım örümcekler aksın? Al sana sonsuzluk! Kimi kez sonsuzluğun böyle olabileceğini tasavvur ediyorum.

Ona dayanma gücü veren neydi? Olasılıkla ahlaksızlık değildi? Görünüşe göre, bütün bu pislik mekanik bir biçimde yalnızca bedenine değip geçmişti; gerçek ahlaksızlığın bir damlası bile onun ruhuna yüreğine ulaşamamıştı..

İnsanın her şeyden önce özgürlüğe ve iktidara gereksinimi vardır.

Biliyor musunuz, sanırım bütün sorgu yargıçlarınca uygulanan bir hukuk kuralı, hukuki yöntem vardır? Buna göre, sorgu yargıçları ilk önce, dolambaçlı yollardan, eften püften konularla yada ciddi ama asıl dava ile ilgisi olmayan kimi sözlerle işe başlarlar. Amaç; deyim yerindeyse sanığı cesaretlendirmek yada belki dikkatini dağıtıp kuşkusunu uyutmak sonra birden, hiç beklemediği anda en tehlikeli ve korkunç soruyu bir çekiç gibi tam tepesine indirmektir. Öyle değil mi? Sanırım bu yöntem bütün çalışmalarınız da bugün bile dini bir bağlılıkla uygulanıyor.

İnsan doğası bir aynadır, hemde aynaların en saydamı! Karşısına geç ve hayranlıkla seyret!

Andrey Semyonoviç, oda haline gelmiş, yaygın kabul görmüş düşünce akımlarına posta pulu gibi yapışıp hemen onu kirleten, karikatürize eden çok sayıdaki bayağı ve sığ insanlardan biriydi.

Hem geleceğin toplumunda kavga dövüşün yeri yoktur.

Şu koşullarda doğal sayılmayan yarın bütünüyle doğal görülebilir... Her şey insanın, içinde bulunduğu koşullara bağlıdır. Koşullar her şeyi belirler. İnsan ise bir şey hiçtir.

İnsanlığa yararlı olan her şey soyludur.

Belki de, günlük yaşantımızda herkesin ve hepimizin uygulamaya zorunlu olduğumuz kimi toplumsal gelenekler ve törenlerde birçok yoksul insanın yalnızca ''başkalarından geri kalmamak'' ve o başkaları tarafından ''ayıplanmamak'' düşüncesiyle son gücünü harcayarak biriktirdikleri son kopeykalarını harcamaya iten o ''yoksullara'' özgü gurur, hepsinden de çok etkili olmuştur.
-
Sonya acıyla; ''Onun yada bunun yaşamasına karar verme hakkını bana kim verir?''

Raskolnikov genç kıza neredeyse umutla bakarak sordu:
''Demek ki beni bırakmayacaksın Sonya?''
Sonya bağırdı:
-''Hayır, hayır! Hiçbir zaman, hiçbir yerde! Hep ardından geleceğim... Senin ardından her yere geleceğim! Aman Tanrım! Oh, ne kadar mutsuzum! Neden, neden seni daha önce tanımadım? Neden bana daha önce gelmedin? Ah, Tanrım!''

Herkesin akıllı olmasını beklemeye kalkarsam bu hiçbir zaman olmayacak, insanlar değişmeyecek...Ve hiç kimse onları değiştiremeyecek...

İktidar ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere verilir. Burada bir tek önemli olgu var: O da cesaret etmek! Yalnızca cesaret!

O zaman öğrenmek istediğim şey başkaydı; kolumu yöneten başka bir şey vardı: Bende herkes gibi bir bit miydim, yoksa insan mıydım? Bunu bir an önce öğrenmeliydim. Önüme çıkan engeli aşabilir miydim, aşamaz mıydım? Sınırı aşabilir miydim, yoksa aşamaz mıydım? Tir tir titreyen bir hayvan mıydım, yoksa ''hak sahibi'' bir insan mıydım?

Kimi kez, haydutların eline düşen bir adamda tıpkı böyle yarım saat boyunca ölüm korkusuyla tir tir titrer. Ama artık bıçak gırtlağına dayanınca korkusu geçer.

İş zamanda değil, sizin kendi içinizdedir. Siz bir güneş olun, herkes sizi görür. Çünkü güneş her şeyden önce güneş olmalıdır.

İnsan kesinlikle ölçüyü kaçırmak zorunda. Çünkü birincisi; birisi için ölçü dışı sayılan bir şey, başkasına doğal görülebilir; ikincisi her şeyde ölçülü olursak, gerçi çirkin bir hesaplama, o zaman bize ne yapmak kalır? Bu olmazsa, insanın beynine kurşun sıkması işten bile değil.

Seven bir kadının ne kadar çılgın ve kör olabileceğini tasavvur edebilir misiniz?

Bir genç kızın yüreğinde bu türden bir acıma duygusu uyandığında kendisi için tehlike çanları çalmaya başlamıştır. Çünkü bu durumlarda kesinlikle ''kurtarmak'' yola getirmek, diriltmek, soylu ilkelere yönlendirmek çabaları baş göstermeye başlar.

Birisiyle yeni tanıştığımızda daha düşüncesiz ve dikkatsiz davranmaktan, ağzımızdan sürekli bir şeyler kaçırmaktan kendimizi alamayız.

Dünyada açık yüreklilikten daha güç, övmekten daha kolay bir şey yoktur. Açık yürekliliğe karşı en küçük bir kuşku yaratma belirtisi doğduğu anda onun bütün varlığı dağılır ve sonucu rezalet olur. Oysa övmenin her yanı kuşkulu olsa yine de hoş görülür ve zevkle dinlenir.

Bir insan tutkudan kudurursa işini aptallıklara dökebilir.

Başarısızlığa ulaşan her şey aptalca görünür. 

Ona öyle geliyordu ki, hapishanedeki insanlar ötekilere kıyasla yaşamı daha çok seviyor, ona daha çok değer veriyorlardı.

konuşmak istediler ama sesleri yetmedi. Gözlerinde yaşlar oturmuştu. İkisi de solgun ve bitkindi. Ama bu sayrı ve solgun yüzlerde artık yepyeni bir geleceğin şafağı, yeni bir yaşamın yeniden dirilişi okunuyordu. Onlar, aşkın sayesinde yeniden doğmuşlardı. Birisinin yüreğinde diğerinin yüreği için sınırsız bir yaşam kaynağına dönüşmüştü.




FYODOR DOSTOYEVSKI