14 Nisan 2016 Perşembe

KÜÇÜK PRENS

Yaşam bize bütün kitapların öğrettiğinden daha fazlasını öğretir. Çünkü yaşam bize karşı direnir. İnsan, ancak engellerle karşılaşıp onları aşmaya çalıştıkça kendini tanıyabilir.

Bütün koca adamlar bir zamanlar çocuktular. (gerçi aralarında bunu hatırlayanlara az rastlanır ya.)

Büyükler boa yılanlarını içten ve dıştan gösteren resimleri bir yana bırakıp tarih, coğrafya, aritmetik ve dilbilgisiyle ilgilenmemi öğütlediler. Böylelikle daha altı yaşımda, bana parlak bir gelecek sunan resim sanatından vazgeçtim.

Büyükler sayılara bayılırlar. Tutalım, onlara yeni edindiğimiz bir arkadaştan söz açtınız, asıl sorulacak şeyleri sormazlar. Sesi nasılmış, hangi oyunları severmiş, kelebek biriktirir miymiş, sormazlar bile. ''Kaç yaşında?'' derler, ''Kaç kardeşi var? Kaç kilo? Babası kaç para kazanıyor?'' bu tür bilgilerle onu tanıdıklarını sanırlar.

Onu anlatmaya çalışmam unutmak istemeyişimdendir. İnsanın arkadaşını unutması ne acı. Kaldı ki  arkadaşı olan kaç kişi var içimizde? Bir gün onu unutursam gözleri sayıdan başka bir şey görmeyen büyüklere dönerim.

Küçük Prens'in gezegeninde de öteki gezegenlerde olduğu gibi iyi bitkilerin yanı sıra kötülerin bulunduğunu öğrendim. İyilerin iyi tohumları, kötülerin kötü tohumları vardı. Ama tohumları kolayca göremezsiniz. İçlerinden biri uyanma hevesine kapılana kadar toprağın derinliklerinde öylece uyurlar. Günü gelince küçük tohum gerinir ve güneşe doğru ürkek, sevimli bir filiz sürer. Bir gül fidanının ya da bir turpun filizi söz konusuysa istediği gibi gelişip serpilmesine karışmasak da olur. Ama kötü bir bitkiyse görür görmez kökünden söküp atmalıyız onu.

Kelebeklerle dostluk kurmak istediğime göre iki üç tırtılın kahrını çekeceğim elbet.

Krallar için dünya çok basittir; onlar için herkes uyruktur.

Herkesten verebileceği kadarını istemeliyiz. Otorite her şeyden önce sağduyuya dayanmalıdır. Sen kalkıp halkına, kendilerini denize atmalarını buyurursan ihtilal çıkar.

Kendini yargılamak başkalarını yargılamaktan daha güçtür.

Kendini beğenmişlerin gözünde herkes bir hayrandır.

''Acaba'' dedi Küçük Prens, ''Bir gün hepimiz kendi yıldızımızı bulabilelim diye mi yıldızlar böyle parlıyor?''

Küçük Prens yine konuşmaya başladı: '' İnsanlar nerede? Çölde biraz yalnızlık duyuyor kişi..''
''İnsanların arasından da yalnızlık duyulur.'' dedi yılan.

-''Evcil ne demek?''
+''Artık kimselerin umursamadığı bir geleneğin gereği. Bağlar kurmak demektir.''
-''Bağlar kurmak mı?''
+''Evet. Sözgelimi sen benim için  şimdi yüz binlerce oğlan çocuğundan birisin. Ne senin bana bir gereksinmen var, ne de benim sana. Bende senin için yüz binlerce tilkiden biriyim. Ama beni evcilleştirirsen birbirimize gereksinme duyarız. Sen benim için dünyada bir tane olursun, ben de senin için.''

''Yalnız evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin.'' dedi tilki. ''İnsanların tanımaya ayıracak zamanları yok artık. Aldıklarını hazır alıyorlar dükkanlardan. Ama dost satan dükkan olmadığı için dostsuz kalıyorlar.''

Sözcükler yanlış anlaşılma kaynağıdır.

Ertesi gün Küçük Prens yine geldi. ''Hep aynı saatte gelsen daha iyi olur.'' dedi tilki, ''Sözgelimi öğleden sonra saat dörtte gelecek olsan ben saat üçte mutlu olmaya başlarım. Her geçen dakika mutluluğum artar. Saat dört dedi mi meraktan yerimde duramaz olurum. Mutluluğumun armağanını veririm sana. Ama gelişigüzel gelirsen içimi sana hangi saatte hazırlayacağımı bilemem.''

Küçük Prens güllere bir daha bakmaya gitti: ''siz benim gülüme hiç benzemiyorsunuz. Şimdilik değersizsiniz. Ne sizi evcilleştiren olmuş, ne de siz kimseyi evcilleştirmişsiniz. Tilkim eskiden nasıldı, öylesiniz. O da önceleri tilkilerden bir tilkiydi ama ben onu dost edindim, şimdi dünyada bir tane.'' Güller güç duruma düşmüşlerdi. ''Güzelsiniz ama boşsunuz,'' diye ekledi. ''Kimse sizin için canını vermez. Buradan geçen herhangi bir yolcu benim gülümün size benzediğini sansa bile o tek başına sizin topunuzdan önemlidir. Çünkü üstünü fanusla örttüğüm odur, rüzgardan koruduğum odur, kelebek olsunlar diye bıraktığımız bir kaç tanenin dışında bütün tırtılları uğrunda öldürdüğüm odur. Yakınmasına, böbürlenmesine hatta susmasına kulak verdiğim odur. Çünkü benim gülümdür o.''

İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir. Gerçeğin mayası gözle görülmez.

Gülünü bunca önemli kılan, uğrunda harcadığın zamandır.

''Zaten yalnızca çocuklar ne aradıklarını bilirler,'' dedi Küçük Prens. ''Bezden bir bebeğe bütün bir zamanlarını verirler, varsa yoksa o bebektir; ellerinden alınsa ağlarlar.''

''Bir yerlerde bir kuyunun saklı oluşudur, çöle güzellik veren,'' dedi Küçük Prens.

''Sizin Dünya'da insanlar, bir bahçede bin tane gül yetiştiriyorlar; yine de ne aradıklarını bulamıyorlar. Oysa aradıkları tek bir gülde, bir damla su da bulunabilir. Ama gözler kördür. İnsan ancak yüreğiyle baktığı zaman gerçeği görebilir.''

''Herkesin bir yıldızı var ama kimseninki birbirine benzemiyor. Yolcular için pusula, kimileri için ufak tefek bir ışık, bilginler için çözülmesi gereken bir sorudur yıldızlar. Sözünü ettiğim iş adamına göre ise altından başka bir şey değildirler. Gelgelelim bütün bu yıldızlar suskundur. Yalnız sen, herkesten ayrı göreceksin onları.''



ANTOINE de SAINT- EXUPERY





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder