27 Mart 2015 Cuma

SUÇ VE CEZA (1.BÖLÜM)

Her şey insanın elindedir, insan salt korkaklık yüzünden ne fırsatlar kaçırıyor. İlginçtir, insanlar acaba en çok neden korkarlar? Atacakları yeni bir adımdan, söyleyecekleri yeni bir sözden korkarlar...

Kimi kez öyle karşılaşmalar olur ki, hiç tanımadığınız kimseye bile daha konuşmadan, ilk bakışta ansızın yoğun bir ilgi duyabilirsiniz.

Yoksulluk ayıp değil; bu bir gerçek. Sarhoşluğun da bir erdem olmadığını iyi bilirim. Ama sefalet, saygıdeğer bayım, sefalet ayıptır.

Her insanın en azından gidebileceği bir yeri olması gerek mi? Çünkü öyle anlar oluyor ki, kesinlikle bir yerlere gitmek gerekiyor.

Bize gelince, bize yalnızca ''O'' acıyabilir, yargılayabilir..Herkese acıyan, her şeyi ve herkesi anlayan acıyabilir. Yalnızca O acıyabilir...

İnsan denilen şu yaratık nelere alışmıyor ki?

Ya ben yanılıyorsam, ya insanoğlu gerçekte aşağılık değilse? Başka bir deyişle bütün insan soyu aşağılık değilse? Bu durumda, geri kalan her şey önyargı, yersiz korkular. Ve hiçbir sınır yok Olması gereken de bu!

Herhangi bir adamı, iyice tanımak içim ona karşı sabırlı ve dikkatli olmak gerekir; yoksa sonradan düzeltilmesi çok güç olan kimi yanlışlıklara düşebilir, yersiz önyargılara düşebilirsin.

Söz ile eylem aynı şey değildir.

Yine eskisi gibi dua ediyor musun; kurtarıcımıza, bizi yaratana sığınıyor musun? Yeni moda olan şu dinsizliğin senin de ruhuna girmiş olmasından korkuyorum.

Schiller'in romantik ruhlu, iyi yürekli insan tipleri de hep böyledir; inanmak istedikleri kişiyi son ana kadar tavus kuşu tüyleriyle süslerler; son dakikaya kadar iyi şeyler olmasını beklerler ve kötülüğü akıllarından bile geçirmeyi reddederler.. Madalyonun diğer yüzünde olanları sezinleseler bile asla bunu önceden ve doğrudan dile getirmezler. Kötü olasılığı düşünmek bile onların ödünü koparır. Tavuskuşu tüyleriyle süsledikleri adam, bizzat gelip de onların yakasına yapışana kadar gerçek karşısında iki elleriyle yüzlerini kapatırlar.

Bir insanın artık gidebileceği bir yeri olmamasının ne olduğunu biliyor musunuz? Her insanın hiç olmazsa gidebileceği bir yeri olması gerekmez mi?

Tamamen kendinden geçip her şeyi unutmayı, sonra da uyanıp her şeye, her şeye yeniden başlamayı istedi.

Bir yaşama karşılık, ahlaki çöküntüden, yozlaşmadan kurtarılmış binlerce yaşam.. Bir ölüme karşılık binlerce yaşam.. Hem toplumsal denge açısından şu veremli,aptal,kin dolu kocakarının yaşamının ne değeri olur?

Raskolnilov'a göre, bu, bilincin bulanıklaşması ve iradenin güçsüzleşmesi durumu tıpkı bir hastalık gibi insanı yakalar, yavaş yavaş gelişerek suçun işlenmesinden hemen önce doruk noktasına ulaşır. Bu hastalık, suç işlenirken ve de bir süre sonra -süre kişiye göre değişebilir- aynı biçimde varlığını sürdürür. Daha sonra da her hastalık gibi geçer. Ancak şu sorunun :''suçun kendisini doğuran hastalık mıdır, yoksa suçun değişik yapısı gereği gerçekleşmesi adına her zaman bir de hastalığın kendisine eşlik etmesine mi gerek duyuyor?'' yanıtını, henüz bulacak durumda değildi.

Bütün büyükşehirlerde, insanlar yalnızca zorunlu kaldıkları için değil, kimi kez kendi istekleriyle nasıl oluyor da parksız, fıskiyesiz, çamurlu, pis kokulu semtlerinde oturmayı seçebiliyorlar.

Onurlu ve duyarlı insanlar dürüstçe kendilerini anlatırken işadamları kulak kesilir ve sonra da bunu kendi çıkarları doğrultusunda kullanırlar.

Her yönüyle incelemeye kalkarsan dünyada kaç tane iyi insan kalır?

İnsana, insan olarak saygı göstermediğiniz gibi kendi kendinizi tüketiyorsunuz!

Yalan söylemeleri değil, yalanı her zaman bağışlayabilirsin... Yalan iyi bir şeydir, çünkü yalan insanı gerçeğe götürür.

Bir taşla iki tavşana nişan alırsan hiçbirini vuramazsın.

Eğer yüksek bir yerde, bir kayanın üzerinde yalnızca iki ayağını koyacak kadar daracık bir yer kalması gerekse bile, dört bir yanı okyanuslara giden uçurumlarla, karanlıklarla, sonsuz yalnızlık, bitmez tükenmez fırtınalar sürse de; o küçücük yerde ömrü boyunca, binlerce yıl,kıyamete kadar ayakta dursa bile yine yaşamın böylesi bile ölmekten iyidir. Yeter ki yaşasın, yaşasın, yaşasın! Her nasıl olursa olsun yeter ki yaşasın!... Ne yaman bir gerçek! İnsan alçaktır!

En yakınlarının beklenmedik felaketi karşısında bile insanlarda görülen garip bir sevinç duygusu vardı. En içten acıma, acısını paylaşma duygusunu taşısalar bile, hiç istisnasız her insan bu sevince kapılmaktan kendini alamaz...

Bir insanın yalan söylemeye başladığında ta nerelere kadar gelebileceğini tasavvur bile edemezsin.

Pulheria Alexandrovna kırk üç yaşında olmasına karşın, yüzü hala eski güzelliğinin izlerini taşıyordu.Sonra, ruhsal berraklığını, izlenimlerinin tazeliğini ve yüreğinin katıksız ateşini ömrü boyunca korumayı başarmış bütün kadınlar gibi yaşından çok daha genç gösteriyordu. Burada parantez içinde şunu söylemeliyiz ki bütün bu saydıklarımızı koruyabilmek yaşlılıkta bile güzel kalabilmenin biricik çaresidir.

Öyle bir sınıra gelirsin ki, onu aşamazsan mutsuz olursun; aşarsan da belki daha da mutsuz olursun!

Akıllıca davranabilmek için yalnızca akıl yetmez.

Kilitleyecek şeyleri olmayan insanlar daha mutludur, öyle değil mi?

Suç, anormal toplumsal düzene başkaldırıdır.

En eskilerden başlayarak Likürg'le, Solon'la, Muhammed'le, Napolyon'la süregelen, insanlığın bütün önderleri ve yasa yapıcıları en azından yeni bir yasa otururken, toplumun kutsal saydığı, babadan kalma eski yasaları çiğnedikleri için hiç istisnasız hepsi birer suçlu idiler. Doğal olarak bunlar kendilerine yardımı dokunduğu sürece kan dökmekten (hemde kimi zaman yasalara bağlı kalmaktan başka hiçbir suçu olmayan, tamamen masum kişilerin kanını dökmekten) hiç çekinmemişlerdir. Üstelik buradaki olağan dışı durum, bu iyilik sever kişilerin, bu insanların önderliğinden çoğunun özellikle birer kan dökücü olmalarıdır. Kısacası ben buradan şu sonucu çıkarıyorum: yalnızca büyük önderler değil, toplum içinde biraz olsun sivrilebilenler, diğer bir deyişle en küçük bir yenilik yaratma yeteneğini gösterenler doğaları gereği az yada çok kesinlikle biraz suçludurlar.

Üzülmek ve acı çekmek, büyük bilinçler ve derin yürekler için her zaman zorunludur.



FYODOR DOSTOYEVSKI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder